Türkiye ekonomisi 2001-Şubat krizinden bu yana gerçekleştirdiği reformlar ve uygulanan mali disiplin yoluyla önemli mesafeler kat etti. Özellikle bankacılık sistemimiz iç ve dış risklere karşı korunaklı bir yapıya kavuşturuldu. Bu anlamda bankacılık alt yapımızın birçok Avrupa ülkesine kıyasla çok daha sağlam olduğunu söylememiz mümkündür. Türkiye zaman içerisinde büyürken finans sektörü de bundan maksimum kazanç sağlamış oldu. On beş yılı aşkın bir süredir hem özel sektörün hem de bankacılık sektörünün kazançlı çıktığı bir sürece şahit olduk. Bu da ülkemizin GSMH’na pozitif yönde etki etti. Böylelikle sektörlerimizin ortaya koyduğu gayret ülkemizin büyüme performansına yansımış oldu. Ekonominin tüm paydaşları bu dönemde önemli karlar elde ettiler. Öyle ki 2008 yılında yaşanan Global Kriz’de dahi ülkemiz finansal sistemi herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadı. Bu bile Türkiye ekonomisini tanımamız açısından önemli bir göstergedir.
Gelinen noktada bazı sorunsal durumlar olduğu muhakkak. Özellikle mevcut faiz oranları ülkemizin gerçekleriyle örtüşmüyor. Büyümek için yatırım yapmak şart. Yatırım ise faizle ters orantılı işleyen bir sistemdir. Maalesef mevcut faiz oranlarıyla ülkemizde yatırım ortamını korumamız zor. Tabi bir de enflasyon meselesi var. Bu üçgeni belirli bir ahenk içerisinde yönetmeye mecburuz. Aksi takdirde domino etkisiyle sanayicimizi hatta çalışanlarımızı dahi zorlayacak bir sürece girmemiz olasıdır.
Kamu borçlanma ihalelerindeki faiz oranlarının düşüş eğiliminde olması bizler açısından sevindirici bir durum. Tabi bunun bankalara ve reel sektörlere kısa dönemde yansıtılması oldukça önemli. Sektörün bu rahatlamayı yaşaması, böylelikle borç ve faiz yükünün bir nebze hafiflemesi şüphesiz büyüme oranlarına da olumlu yansıyacaktır. Artan döviz kurlarının bir miktar gerilemesi kur tabanında istikrar sinyali verirken çözmemiz gereken önemli konuların başında faiz sorunu gelmektedir. Bunun altında yatan dış politik gerçekleri hepimiz biliyoruz. Türkiye’nin büyümesinden ve gelişmesinden rahatsız olan bazı iç ve dış mihraklar finans da dahil olmak üzere her türlü argümanı sonuna dek kullanacaklardır. Burada ülkemizin her bir sanayicisi hatta her bir vatandaşımız itidalle hareket etmeli, geçici ve spekülatif gelişmelere paye vermemelidir. Ülkemize, ekonomimize ve paramıza güvenmeli, topyekun hareket etmeliyiz. Geçmişte yaşanan krizlerden ders çıkarmasını bilmeli, kendimize ve ülkemize sonuna kadar güvenmeliyiz.
Unutmayalım, Türkiye ve ekonomimiz tüm karşı çıkışlara ve engellemelere karşın büyümesini sürdürecektir. İstikrarlı bir Türkiye, hem bölgemiz açısından hem de global barış, huzur ve refah açısından elzemdir. Yaşananlar ve yapılanlar sadece büyüyen Türkiye’nin küresel bir oyuncu olmasından rahatsızlık duyan çıkar çetelerinin yaptığı aymaz saldırılar olarak görülmelidir. Ama bir gerçek var ki: Başaramayacaklar! Ne yaparlarsa yapsınlar bu ülkeye zarar veremeyecekler. Tüm hayasız saldırılar bu ülke ekonomisine güç katacak, direncini ve dayanıklılığını artıracaktır. Çünkü bilmedikleri bir gerçek var. Biz ekonomimizi ve finansal sistemimizi akılcı bir eksende güçlü tutarken bu ülkeye gece gündüz yağan Somalili Muhammet’in, Filistinli Zeynep’in, Kosovalı Halil’in, Arakanlı Hatice’nin gönülden duaları var. İşte bu yüzden bir şey yapamayacaklarını biliyoruz, bundan eminiz. Çünkü burası son kaledir. Mazlumların umudu, zalimlerin korkusu olan bu milletin basireti ve inancı onların havsalalarının alamayacağı düzeydedir. Bu kale düşmeyecektir. Yahya Kemal’in şiirinde dediği gibi “Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın, galip et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın!”
Yeni bir yıla girerken ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa sağlık, huzur ve barış diliyor, Türkiye’nin şaha kalktığı bir 2019 yılını hep birlikte yaşamak umuduyla saygılar sunuyorum.
Giyasettin Eyyüpkoca