Dünya nüfusu son on yılda her sene 80 milyonun üzerinde artış gösterdi. Bu da her yıl dünyaya bir Türkiye’nin eklenmesi demek. Son 10 yıllık artış ise nerdeyse 1 milyara yaklaşıyor. Öngörülere göre 2050 yılında dünya nüfusunun 10 milyara dayanması muhtemel. Yani bugünkü insan sayısının nerdeyse %50 üzerinde bir artış bekleniyor. Hindistan, Çin’i geçip dünyanın en fazla nüfusa sahip ülkesi olurken en büyük artış Asya, Afrika ve Amerika (*Güney) kıtalarında gerçekleşiyor. Rusya için öngörüler 133 milyonu (bugün 146,5 milyon) gösterirken Avrupa içinse istatistikler negatif nüfus artışını işaret ediyor. Ülkemizin 2050 nüfusu ise hesaplamalara göre nerdeyse 100 milyona yakın oluyor.
Şimdi yukarıda bahsettiğimiz istatistiki ve iktisadi verileri kısaca analiz edelim. Öncelikle dünya nüfusunun arttığı gerçeğinden yola çıkarsak rakamların geleceğin ticaret koridorlarına dönük önemli bilgiler içerdiğini söyleyebiliriz. Bildiğiniz gibi talep oluşumunda en önemli unsur genç nüfustur. Dünyanın değişen nüfus dengeleri bizlere geleceğin pazarlarını şimdiden söylüyor. Ayrıca mevcut pazarlarımızın önümüzdeki süreçte daha az tüketeceğini de şimdiden öngörebiliyoruz. Bugünün fakir ama gelişmekte olan Asya ülkelerinin geleceğin parlak tüketim pazarları olacağı gün gibi aşikar. Ayrıca ülkemiz ihracatının nerdeyse %50’sini teşkil eden Avrupa ile uzun vadede nereye varacağımız oldukça belirsiz. Dünya için üreten ve kazandıkça zenginleşen Asya ülkeleri, bizim gibi iki kıtaya da hakim olan ülkeler için asla göz ardı edilmemelidir. Geçmişin ABD gibi tüketen ülkeleri artık üretmekten ve ekonomide yerele dönüşten bahsediyorlar. Avrupa ülkelerinde siyasal anlamda ırkçılığın ve milliyetçi söylemlerin artış göstermesinde halkın tüketme yetisini yitiriyor olması yadsınamaz bir gerçek. Gelirin Batı’dan Doğu’ya kayması son tahlilde Avrupa halklarını temelden rahatsız ediyor. İşadamları olarak bizler bu gerçeği idrak etmeli ve planlarımızı bu yönde oluşturmalıyız. Dünyayı saran metafizik talep daralması ve düşen enerji fiyatları bir müddet daha süreceğe benziyor. Ancak bu kırılmanın ardından yeni ve bambaşka bir sürecin ilk adımlarını duyacağımız kesin. Yükselen Doğu ve gerileyen Avrupa bu değişimin şifreleri olacaktır. Ülke olarak kendimizi nerede konumlandıracağımız ve bu tablo üzerinde neyi hedeflediğimizi spesifik anlamda belirlemeliyiz. Üründe yenilikçi, özgün ve tasarım odaklı düşünce yapısını içselleştirirken üretimde rekabetçi, teknolojik ve verimli işleyen bir altyapı oluşturmalıyız. Bu resmin neresinde olacağımız kesinlikle kendi çizeceğimiz projeksiyon ve ülkemize ait yazacağımız hikayeye bağlıdır. İnandığım ve de yaşadığım bir ülkü var ki o da şudur; “Ancak İnananlar Başarırlar”.
Ülkemizin etkili bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak Aralık ayı içerisinde Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Sayın Andrey Gennadiyeviç Karlov’u kaybetmenin derin üzüntüsü içerisinde olduğumuzu belirtmek isterim. Türk ve Rus halklarının dostluğuna eşsiz katkılar sunan böylesine kıymetli bir diplomatı yitirmek her iki ülke için de önemli bir kayıptır. Kederli eşine, ailesi, dostları ve tüm Rus halkına bu elim olaydan ötürü başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Ayrıca yaşanan tüm terör saldırılarını telin ediyor, kimden gelirse gelsin terörün her türlüsünü lanetliyorum. Yine Halep’te yaşanan katliam ve acıların hem bu kadim şehirde hem de tüm Suriye sathında son bulmasını diliyorum. Bizler LASİAD ve Laleli olarak gerek gönderdiğimiz yardım tırları ve gerekse de tüm etki gücümüzle akan bu kanın son bulması için gayret gösteriyoruz ve de göstermeye devam edeceğiz. Yeni senenin ülkemiz ve tüm dünyada barış, huzur ve refah yılı olması dileğiyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Giyasettin Eyyüpkoca