Ülkeler de tıpkı insanlar gibi büyüdükçe ve geliştikçe dertleri, sorunları ve meseleleri çoğalan organizmalardır. Kendi halinde, iddiasız ve hedefsizseniz gidişattan gocunmaz, mevcudu olduğu gibi kabullenirsiniz. Ancak halkınıza ve özünde tüm insanlığa meftunsanız o zaman kendinizle yarışır, yerinizde duramaz, Uzak Asya’dan Afrika’nın en ücra köşelerine dek uzanan tüm haksızlıklara başkaldırırsınız. Eğer ruhunuzda adalet mührü varsa dünyanın eşitsizlik üzerine kurulu sistematik yapısına her platformda dokunur, güçsüzü güçlüye yem eden bu düzenin çarklarına her fırsatta çomak sokarsınız. Baskın güçlerin hoşuna gitmeyen bu durum ise ister istemez sizi onların hedef tahtasına oturtur, küçük avlarını daha rahat yiyip yutabilmek için önce sizi yok etmek isterler. Bunun için gizli açık birçok ittifaklar kurulur, en yakın sandığınız bile düzene hizmet adına belli etmeden kuyunuzu kazar durur.
Ülkemizin geldiği süreç özetle bundan ibarettir. Avrupa medeniyetlerinde sürekli yükselen faşizanlık ve artan Türkiye düşmanlığının arkasında yatan yegane gerçek budur. Evet, malesef toplamda 4 milyon civarında yurttaşımızın yaşadığı yaşlı Avrupa’da günbegün yükselen ırkçılık ve ülkemize olan karşıtlık artık seçim propagandalarının en işler malzemesi durumuna gelmiştir. Öyle ki bu durum siyasileri kin ve nefret noktasında adeta birbirleriyle yarışır hale getirmiştir. Esasında bu durum acınası olduğu kadar ürkütücü ve de kaygı vericidir. Bizler düşene ve mazluma her halde el uzatmaya gayret eden bir toplum olmayı sürdürürken yanı başımızda yükselen amansız bir nefret ateşi basiretsiz siyasetçiler yüzünden sürekli harlanmakta ve tutuşturulmaktadır. Maalesef Batı medeniyetine mensup halklar da bu alevin gün gelip kendilerini yakacağını görememektedirler. Bundan 60-70 sene öncesinin Avrupa’sına dönüp bakarsak on milyonlarca insanın bu ırkçı anlayış ve kafatasçı zihniyet tarafından acımadan ölüme sürüklendiğini görebiliriz.
Tarihten ders almak ve geleceği geçmişin hataları yerine akıl ekseninde kurabilmek için aynı masaya oturmak ve konuşarak anlaşmak zorundayız. Aksi halde kendi geleceğimizle birlikte gelecek nesillerin de ufkunu karartmış olacağımızı unutmayalım. Aklıselim ve empati kültürünü zihnimizle birlikte gönlümüze de nakşetmeliyiz. Neticede bizlerin kişisel seçimleri dışında oluşan doğuştan gelen tüm farklılıklarımız bizleri birbirine düşman etmek yerine, Yüce Allah (c.c.)’ın hikmetlerle dolu yaratışının insanlığa dönük büyük bir zenginliği olarak algılanmalıdır. İşte bu yüzden bizler yaratılanı yaratandan ötürü seven, ona saygı duyan ve şefkat gösteren asil bir milletiz.
Siyaset kurumunun en önemli işlevi toplumları belirli bir yörüngeye doğru yöneltmesidir. Diliyorum ki Avrupa, pek de uzak olmayan bir zamanda bu yanlıştan dönecek, eşitlik, adalet ve saygının daha çok kabul gördüğü bir döneme girecektir. Seçim süreçlerinde dillendirilen popülist yaklaşımlar yaşamın gerçekleri karşısında ezilecek ve ülkemizin gelişim ve medeniyet serüveni hak ettiği saygıyı görecektir.
Son olarak; dünya ne kadar kör ne kadar sağır da olsa zulmün esaretinde türlü acımasızlıklıklara maruz kalan Arakanlı kardeşlerimizin sesinin artık duyulmasını diliyor, bunu var gücümle dillendiriyor ve haykırıyorum. Dünyada esaslı bir adaletin hüküm süreceği günlerin hayali ve ümidiyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Giyasettin Eyyüpkoca