Ülkemiz 2000’li yılların sonrasında başlattığı ekonomik ve mali disiplin stratejisiyle 2008 yılında yaşanan küresel kriz sürecini çok doğru bir biçimde yönetmeyi başardı. Öyle ki kriz ve etkileri ülkemizi es geçerken bir yandan da ekonomik direncimizi test etmiş olduk. Gelişmekte olan bir ülke olarak ekonomimizin ayakları yere basan bir çizgide ilerlediğini yaşayarak gördük. Sonraki yıllardaysa gerek ekonomik gerekse de siyasi anlamda birçok zorlu dönemlerden geçtik. Milli birlik ve beraberliğimize yapılan saldırılar başta olmak üzere saymakla bitiremeyeceğimiz bu badirelerin hepsi milletimizin engin dirayeti ve üstün ferasetiyle atlatılmış oldu. Tabi bu mücadeleler bir bir aşılırken ekonomimiz de ister istemez bu olumsuzluklardan etkilenmek durumunda kaldı. Gelinen noktada doğru bir tahlilin önemli olduğu kanaatindeyim.
Her zaman belirttiğimiz gibi Laleli olarak küresel anlamda yaşanan her sıkıntı bizleri doğrudan etkilemektedir. Bu durumun tam aksi de şüphesiz mümkündür. Yerel ekonomik altyapımızda meydana gelebilecek olası sıkıntılar da küresel ticaretimizi negatif anlamda etkileyebilir. Bu nedenle ülkemizin ekonomik gücü ve yeterliliği bizler için oldukça önemli görülmelidir. Bu noktada analiz yaparken objektif davranmakta fayda var. Özellikle ekonomide mukayese yapmanın önemini bir kez daha vurgulamak isterim. Kendimizi eleştirirken İspanya, Yunanistan gibi AB ülkelerinde yıllardır çözülemeyen ekonomik meseleleri asla göz ardı edemeyiz. AB’nin destekleriyle yaşatılmaya çalışılan bu ekonomilerin durumu ülkemizle kıyaslanamayacak düzeyde sorunludur. İtalya’da asırlık fabrikalar bir bir kapanırken Almanya ekonomisi kriz sinyalleri vermektedir. Tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarına rağmen Rusya’da ekonominin pek de iyi gitmediği söylenebilir. ABD-Çin gerginliği temelinde dünya genelinde yaşanan durgunluğun salt Türkiye’de olduğunu varsaymak kendimizi kandırmaktan başka bir şey olamaz.
Adı konmamış küresel bir durgunluğun içinde olduğumuzu bilmeliyiz. Üstelik hem komşularımız gibi doğal kaynaklarımız yok hem de etrafı ateş çemberi olan bir coğrafyada yaşıyoruz. Tüm bu zorluklara rağmen güçlü KOBİ’leri ve istikrarlı siyasi yapısıyla bölgenin sakin ve büyüyen limanlarının başında geliyoruz. Pergelin bir ayağını Ankara’ya sabitlediğinizde diğer ayağının dokunduğu her bir noktada savaşlar, krizler, gerginlik ve sorunlar var. Dünya’daki güncel olumsuz haberlerin tamamı bu bölgeden yükseliyor. Böylesine problemli bir coğrafyada dik durmak ve büyümek hele de ekonomik anlamda bu denli durağan bir dönemde hiç de kolay değildir. Bunu başarmak bir yana birlik ve beraberlik içerisinde yaşayabilmek bile büyük bir muvaffakiyet olarak görülmelidir. Komşularımız tel tel dökülürken bizler öyle ya da böyle geleceğe dair umutlarımızı koruyor, güçlendiriyoruz. Ekonomik ve hukuki anlamda atacağımız reformist adımlarla bu kriz sürecini de fırsata çevireceğimizden şüphem yoktur. Millet olarak bunu başarabilecek güce ve inanca sahibiz. Türkiye çevresine ümit vermeye ve mazlumların yoldaşı olmaya devam edecektir. İş insanları olarak bize düşen vazife, bu misyon ve vizyon çerçevesinde her zamankinden daha fazla çalışmak olacaktır. Unutmayalım ki, kurduğumuz bu cumhuriyet çok daha büyük yoksunluk ve yoksulluklar içerisinde gerçekleşmiştir. Bugün geleceğe uzanmak ve başarılı olmak için çok daha fazla sebebimiz olduğunu bilelim. Genç ve dinamik nüfusumuzun akılcı ve milli değerler perspektifinde yetiştirilmesi ve geleceğe hazırlanması en büyük sorumluluğumuzdur. Ülkemizdeki her bir ferdin bu bilinçte olmasını fazlasıyla önemsiyorum. Özellikle eğitim camiamıza burada büyük vazife düşmektedir. Onların desteğiyle gençlerin enerjisini sanayinin gücüyle buluşturmayı başarırsak çok daha güzel bir Türkiye’yi hep birlikte inşa edebiliriz.
Bu vesileyle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nızı kutluyor, 96. Yılında Cumhuriyetimizin muhasır medeniyetler seviyesine uzanan yolculuğunun sizlere sağlık, huzur ve mutluluklar getirmesini diliyorum.
Giyasettin Eyyüpkoca