Ünlü Çek/Fransız yazar Milan Kundera iş hayatının en önemli iki işlevi olduğunu söyler. Bunlardan birisi pazarlama diğeri ise inovasyondur.
İnovasyon, günümüzde en çok rağbet gören kavramlardandır. İş yaşamında belirli bir ürün ya da hizmetin pozitif ve devrimsel boyutta değişimi ve gelişimini ifade eder. İnovasyon bir metot, bir ürün ya da bir fikir olabilir. Ar-Ge çalışmaları neticesinde görülen iyileştirme ve farklılıklar inovatif aktivitelerdir. Çağımızın en hızlı büyüyen şirketleri inovatif yatırımları güçlü olan işletmelerdir. En güçlü ve proaktif ülkeler de yine inovasyona odaklanmış ülkelerdir. Küresel yarışın oyuncusu olmak isteyen her yapı ve her unsur belirli oranda inovasyon yatırımı gerçekleştirmelidir. Ancak bu yatırımlar akılcı ve rasyonel yapılmalı, sonuç odaklı sürdürülmelidir. Aksi halde harcanan meblağlar ziyan ve israfa dönüşebilir. Steve Jobs, Apple firmasının Mac markası ile ortaya çıktığında, IBM’in halihazırdaki inovasyon yatırımlarının yaklaşık 100 kat fazla olduğunu belirtmiş ve bu alandaki başarının tamamen paraya odaklı olmadığını söylemiştir. Ona göre inovasyondaki başarı; sahip olduğunuz insan kaynağına, onları yönetme biçiminize ve onların işinize olan katkısına bağlıdır. Maddi unsurlar ise bu faktörlerden sonra gelmektedir. Sadece para kaynağı tek başına inovasyonda başarı getirmemektedir. Var olan kaynakların en yüksek verimlilik sağlayacak şekilde kullanılması bu alanda önemlidir. Bu açıdan bu kavramın bölgemize nasıl entegre edilebileceğine dönük fikirsel yaklaşımları olabildiğince önemsememiz gerektiği kanaatindeyim.
Ortak değerimiz Laleli, değişen koşullara uyum sağlama noktasında rüştünü fazlasıyla ispat etmiş bir bölgedir. Özellikle son yıllarda gösterdiği büyük değişim alkışı fazlasıyla hak etmektedir. Bölge olarak birçok farklı sektöre ait ürün ve hizmetleri sunarken uluslararası arenadaki rakiplerimizden farklı ve etkin olmalıyız. Bunu da ancak inovasyonla başarabiliriz. Müşteri ilişkilerinde, iletişim kalitesinde, ürün çeşitliliği ve sunumunda, servis kalitesi ve hızında inovatif yatırımlar yaptığımız ölçüde bölgesel liderliğimizi kalıcı ve sürdürülebilir kılabiliriz. Hem bölge hem de işletme bazında bu anlayışı sonuna kadar hakim kılmak ve tabana yaymak zorundayız. Gelen misafir ve alıcılarımız bu farklılığı hissetmeli ve yaşamalı. Bu süreçte yaşanan kriz ve fırsatlar esasında bu yatırımlar için bir fırsat olarak düşünülebilir. Günün telaş ve hengamesinde gözden kaçabilen bu yatırımlar mevcut geçiş döneminde hayata geçirilebilir. Sonrasında yükselmesi muhtemel iş hacmi ise bu defa bizlere yepyeni ve fırsatlarla dolu kapılar açacaktır.
Bildiğiniz gibi İngiltere, Fransa ve Almanya geçmişte önemli tekstil ve konfeksiyon üreticisi ülkelerdendi. Bugün İtalya ve İspanya’yı da kattığımızda global hazır giyim sektörünün hala bu ülkelerin elinde şekillendiğini görmekteyiz. Bu büyük pastadan en büyük payı yine bu ülkeler almaktalar. Bunun nedenleri araştırıldığında inovasyon ve markalaşmanın önemi daha net görülebilir. Başta Uzakdoğu ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin kendi ucuz işçilik maliyetleriyle ürettikleri ürünlerin yine kendi ülkelerindeki marka mağazalarda kat be kat pahalıya satıldığını görmekteyiz. Ödenen bu fark ve ortaya çıkan bu yüksek gelir kuşkusuz aklın ve zekanın ürünüdür. 2014 yılında H&M markasının toplam cirosu 20 milyar dolar, Adidas’ın 14,5 milyar dolar, Zara markasının bağlı olduğu Inditex grubunun ise 25 milyar doların üzerindedir. Yine Inditex grubunun dünyadaki toplam mağaza sayısı ise 7.000 civarındadır. Bu rakamları görünce inovasyon, markalaşma ve stratejik yönetim kavramlarının önemini bir kez daha görmekteyiz. Ülkemiz de neticede Avrupa’ya yaptığı fason üretimi ile kısmen bu döngünün içerisinde yer almaktadır. Eğer 2023 hedeflerimize ulaşmak istiyorsak artık bu çıkmazdan kurtulmalı, yeni bir vizyon çerçevesinde hareket etmeliyiz. Kendi markasını kendi değerleriyle üretip satabilen bir ülke konumuna yükselmeli, yönetimsel ilke ve kurallarımızı baştan aşağıya yenilemeliyiz. Burada da kendi özgün markalarını kendi kreasyonlarıyla sunabilen Laleli gibi özgün bir yerleşkenin önemini tekrardan vurgulamak isterim.
Malumunuz ay içerisinde dernek olarak genel kurulumuzu gerçekleştirdik. Katılım gösteren üyelerimiz önümüzdeki iki yıl için de bu görevi yapmamızı uygun gördüler. Yeni dönemde yeni bir heyecan ve taze bir ruh ile ilk günkü enerjimizi koruyarak görevi devralmış bulunuyoruz. İnanıyorum ki bu iki yıl içerisinde Laleli’mizin ulaştığı eşsiz konumu daha da yukarıya taşıyacak faaliyetler sığdıracak, çıtamızı daha da yükselteceğiz. Bizler işin vitrininde olsak da Laleli’ye gönül vermiş tüm dostlarımızı ve yol arkadaşlarımızı yanımızda hissetmek ve onların içten desteğini almak bu yeni dönemde de en büyük arzumuz ve dileğimiz. Bu vesileyle bizleri bu göreve layık gören tüm genel kurul üyelerimize en derin saygı ve şükranlarımı sunuyorum. Verdikleri emanetin hakkını vereceğimizden şüpheleri olmasın.
Son olarak ülkemizde Haziran ayı içerisinde gerçekleşecek olan genel seçimlere değinmek istiyorum. Türkiye olarak bizler geçmişi, kökenleri ve tarihi bir olan, birlikteliğin tarihini altın harflerle yazan büyük bir milletin, güçlü bir ailenin fertleriyiz. Aynı yolda, aynı inanç ve kardeşlik ruhuyla geleceğe yürüyoruz. Kampanya sürecinde yaşanan gerginlikler umuyorum ki seçim sonrasında yerini birlik ve beraberliğe, ülkemizi geleceğe taşıyacak o büyük sinerjiye dönüşecektir. Zaman kaybetmeden ufkumuzu inşa edecek çalışmalara, yeni nesillere emanet edeceğimiz cumhuriyeti daha da güçlendirme gayreti içine girmeliyiz. Bu vazife, tarihin bizlerin omzuna yüklediği büyük ve önemli bir sorumluluktur. Bu bilinçle hareket etmeli, ekonomik ve sosyal refahımızı arttıracak girişimleri süratle hayata geçirmeliyiz. Sözlerimi sonlandırırken seçimin sonuçları ne olursa olsun milletimiz ve ülkemiz için hayırlısı olsun diyor, birlikte çıktığımız bu yolda yolumuz ve bahtımızın daima açık olmasını diliyorum.
Giyasettin Eyyüpkoca